16 Temmuz 2013 Salı

3. Köprü Mevzusu

Bugünlerde malum bir 3. köprü tartışmasıdır gidiyor. Bir taraf köprünün gerekliliğinden bahsederken diğer taraf katledilecek ağaç sayısının çokluğundan dem vuruyor. Bir başka kesim köprünün yapılacağı yer ile ilgili endişeli. Bunlar yetmiyormuş gibi bir de köprüye koyulacak isim tartışması peyda oldu.

Eskiden, doğacak çocukların isimlerini, kimseye danışmadan büyükler koyardı. Şu anda da başımızda ki büyüklerimiz o günlere özenmiş olacaklar ki, kimsenin fikrini sormadan bir isim attılar ortaya ancak bu isim belli bir kesimi rahatsız etti. Herkesin bildiği gibi bu isim Yavuz Sultan Selim. Osmanlı İmparatorluğu'nun 9. padişahı olan bu önemli isimden, aleviler vaktiyle katledildiğine inandıkları 40 bin alevi nedeniyle rahatsızlar. Peki gerçekten öyle mi? Halifeliği Osmanlı topraklarına getirmiş, 8 senelik saltanatında babasından aldığı 2373000 km karelik ülke topraklarını 6557000 km kareye çıkarmış bu büyük padişah 40 bin aleviyi katletmiş mi?


Bu konuyla ilgili çeşitli söylentiler olsa da, tarihi belgelere dayanarak konuşmak da fayda var. Öncelikle irdelenmesi gereken detay, o yıllarda Anadolu topraklarında 40 bin alevi olup olmadığı. Biraz araştıran bir kişi o dönemde Anadolu'da 40 bin alevi olmadığına dair bilgiye ulaşır. O bölgenin en kalabalık şehri olan Sivas'ın o günki nüfusunun 3000 olduğunu ( Sivas'ın hepsi aleviydi demek istemiyorum sadece emsal teşkil etmesi ve daha iyi anlaşılabilmesi için Sivas önreğini verdim ) düşünürsek 40 bin sayısının pek gerçekci olmadığını anlarız. Eğer 40 bin kişi öldürülmüş olsaydı o günün en kalabalık 13 şehrinin nüfusu kadar insanın katledilmiş olması gerekirdi ki, bu sayı aşağı yukarı bugünün 5 milyon sayısına tekabül eder. Günümüzde 5 milyon insanın katli ne denli büyük bir olay ise o dönemde de 40 bin kişinin katli o kadar büyük bir olaydır ki, ne hikmetse bu olayın belgesi günümüze ulaşmamıştır. Tarihi belgelerde 40 bin alevi katledildiğine dair herhangi bir bilgi yoktur.

Bunun yanında Yavuz Sultan Selim'in şehzadeliğinden beridir bir tehdit olan Şah İsmail mevzusu herkesçe bilinmektedir. Alevilik yolunu seçmiş bir devlet olan Safevi Devleti ve bu devletin başında ki Şah İsmail Osmanlı toprakları için bir tehdit unsuru oluşturmakta, her fırsatta ayaklanmakta ve Osmanlı'nın büyümesi için bir engel teşkil etmektedir. Henüz Yavuz Sultan Selim şehzade iken patlak veren ve büyük kayıplar verilerek bastırılan Şahkulu isyanı ve Şah İsmail'in mıntıkalarına sahip çıkmaları için bizzat mektup göndererek uyardığı ve örgütlediği  Osmanlı ordusu içerisinde ki alevi kökenli askerler, önlenmezse ileride ne büyük tehdit oluşturacakları konusunda, dönemin alevileri hakkında hem bize hem de Sultan Selim'e fikir vermektedir.


Nitekim tahta geçtikten sonra devletin bekası için iki kardeşini ve onların oğullarını ( Şehzade Ahmet'in oğulları ) öldürmekten geri kalmayan bir padişahın yıllardır sıkıntı yaratan ve içten içe örgütlenen alevilere karşı bir tavır alması o günün şartları düşünüldüğünde garipsenecek bir olay değildir. Ne var ki bu sayı 40 bin değildir ve günümüzde ki alevi kardeşlerimiz ziyadesiyle alınganlık yapmışlardır. Kaldı ki, o dönemde Şah İsmail de bir çok sunni köyünü yakmış ve bir çok sunni vatandaşı katletmiştir. Hatta bazı kaynaklarda sırf sunni olduğu için kendi annesini bile boğdurttuğu bile yazar ( Henüz belgesine rastlamadım şu anda bir rivayet ) Yani o dönemin gerçekleri düşünüldüğünde bu durum normaldir.

Tabi tüm bu belgeli gerçeklerin olması, haklı ya da haksız bu konuda duyarlı olan insanların hassasiyetlerini görmezden gelmeyi gerektirmez. Gönül ister ki, bu köprünün ismi bir anket sonucu koyulsun. Örneğin benim iki tane adayım var. Birincisi ünlü mutasavvıf, şair ve düşünce adamı Mevlana. Diğeri ise ünü ülke sınırlarını aşmış, müthiş deha Mimar Sinan. Ne dersiniz olamaz mı?













14 Temmuz 2013 Pazar

U20 Milli Takımımız

Evet yeni bir blog yeni bir başlangıç ve bu yeni başlangıcın ilk konusu yeni bitmiş bir organizasyon ile ilgili.

Hepimizin bildiği üzere ülkemiz FIFA nezdinde önemli bir organizasyona ev sahipliği yaptı. Gayet de başarılı olduğumuz kanısındayım. Ancak mücadele eden U20 Milli takımımız ile ilgili bir kaç eleştirim olacak.



Geçenlerde TFF'de görevli Koray Gürtaş imzalı bir araştırma okumuştum. A Milli takımı haricinde daha alt yaş tategorilerinde milli olan futbolcuları irdelemiş ve hangi takımın alt yaş milli takımlarına kaç adet futbolcu gönderdiğini saptayan bir çalışma yapmıştı kendisi. Çalışma sonunda bu alt yaş kategorilerde Milli takımlara en çok futbolcu gönderen ilk takımın Fenerbahçe ikinci takımın ise Bursaspor olduğu bilgisi vardı.

Bunun yanında son yıllarda ülkemizde yapılan turnuva ve şampiyonalara baktığımızda U20,U19,U18,U17,U16,U15,U14 takımlarında en başarılı takımlar arasında yine iki takımı görüyoruz. Bursaspor bu turnuvalarda genellikle ya şampiyon olmuş ya da final oynamış. Hatta Bursaspor'un U15 takımının 2011-12 sezonunda Avrupa Şampiyonluğu da var. Hadi onlar daha çok genç. Biraz daha büyük abilerini araştıralım.

Geçtiğimiz sezon Türkiye Süper liginde gol atan en genç oyuncu kim? Okan Deniz. Hangi takımlı? Bursaspor. Şu ana kadar tüm  Avrupa Kupalarında mücadele eden tüm Avrupa kulupleri arasında gol atan en genç oyuncu kim? Ozan Tufan. Peki o hangi takımlı? Bursaspor. Avrupa'nın önemli kuluplerini peşinden koşturan genç Enes Ünal, yine takımın önemli isimlerinden Süheyl ya da Batuhan bunlar hangi takımlı? Bursaspor.

Peki şimdi başka bir soru sorayım. Ülkede şampiyonluk yaşamış 5 takımdan biri olan, alt yapısıyla, Türk futboluna kazandırdığı isimlerle, taraftarıyla, Türk futbolunun olmazsa olmazı olan Bursaspor'dan kaç tane futbolcu U20 Milli takımında yer alıyordu?

Bu sorunun cevabını bilenler, bu yazının ana mesajını da anlamışlardır.

Saygılarımla...