20 Aralık 2015 Pazar

Bebek Arabası ile 80 saatte devr-i AVM

Sanırım çocuklu ailelerin en büyük kabuslarindan biridir AVMlerdeki kalabalık içerisinde bebek arabası sürmeye çalışmak. Bazen öyle sıkıcı bir hale dönüşür ki bu zorluk, hakkın ve haddin olmayarak "ne demeye gelmiş bu kadar insan" der ama o kalabalığı oluşturan kişilerden birinin de kendin olduğunu bildiğinden uzatmazsın bu serzenişı.

Kimsenin yapacak bişeyı yoktur bu konuda. Neticede AVM herkese açık bir yerdir.Dileyen gelebilmektedir. AVM yöneticileri de dilediğini kabul edip dilediğini kabul etmeme hakkına sahip değildir. Onların düşünce yapısı da "yeteri kadar araç aldık boş yerimiz kalmadı." diyen arabalı vapur kaptanı gibi değil, "abicim arkalarda boşluk var.arkaya doğru ilerleyelim. " yönlendirmesinde bulunan halk otobüsü şoförü gibidir. En nihayetinde AVM ticari bir işletmedir. Bu kalabalık onları mutlu etmektedir ve bu konuda onlarında yapacakları birşey yoktur.

Bunlar, yapılacak birşey olmayan durumlar. Peki bu keşmekeşi biraz olsun düzene sokacak, birbirimizin hayatını kolaylaştırmak adına yapılacak birşey yok mu? Var elbet. İşte sadece bir tanesi.


Evet. Belki kalabalığı engelleyemezsiniz ama kaos yaratmayı engelleyebilirsiniz. Bunun için okumuş olmak, kültürlü olmak gerekmiyor. Biraz insan olmak yeterli.

İnsani vasıflara sahip olup olmadığının da farkında değil isen, yardımcı olayım. Asansör önünde bebek arabası ile ya da tekerlekli sandalye ile bekleyen biri var iken ite kaka asansöre doluşuyor isen ve yürümek konusunda bir manin yok ise ve de bu durum azıcık bile olsa seni rahatsız etmiyor ise maalesef ki sen insan değilsin. Bu yazı da sana değil zaten. Benim hedefim halen insan gibi hissedip öyle yaşayamayanlar. Lütfen henüz çöpe atmadığınız sadece tozlu raflara kaldırdığınız insanlığınızı koyduğunuz yerden alın. Asansörlerin kullanım önceliğini bebek arabalı ebeveynlere,tekerlekli sandalyeli engellilere, yaşlılara, hastalara ve hamilelere verin. Böylelikle hem yürüyerek daha sağlıklı bir birey hem de insan olduğunu hatırlayarak daha mutlu bir canlı olursunuz.

5 Eylül 2015 Cumartesi

KIYIYA VURAN TİMSAH GÖZYAŞLARI

Kıyıya vurmak deyince herkesin aklına, o talihsiz çocuğun görüntüsü geliyor olsa gerek. Merak etmeyin ben o resmi kullanmayacağım yazımda. Zira herkes ziyadesiyle üzüldü bu olaya. Hatta bazıları üzülmekle yetinmedi. Kızdı, eylem yaptı, bağırdı, çağırdı. Balinaları örnek verdi kimisi. Kıyıya vuran balina olsa herkes koşarmış. O koşanların balinaları tekrardan denize göndermek için yani hayatlarını kurtarmak için koştuklarını bilmezmiş gibi.

Kimileri de hiç fırsat kaybetmeden başka birilerini suçlamak için kullandı bu meseleyi. Bilmem kim şöyle şöyle yapmasa o çocuk ölmezdi diyen oldu. Birisi çıktı dedi ki, falanca yüzünden tepkisiz bir millet olduk o yüzden tepki veremiyoruz falan dedi. Bir öteki, malum fotoğrafın altına konuya ilişkin bir dörtlük kondurdu.

Dost, akraba sohbetlerinde de siyaset ve futbol konularının arasında konuşuldu minik ve cansız beden. Her defasında bir sessizlik yayıldı bu sohbetlerin sonuna. Susuldu ve ardından başka bir konuya geçildi.

Ana haber bültenleri, etraflıca değindi konuya. Çocuğun henüz hayattayken çektirdiği fotoğraflar ekranlara getirildi. Karikatürler çizildi. Tüm bu olaylardan sonra tüm dünyada bir tepki oluştu. Refugees Welcome ( Mülteciler Hoşgeldiniz ) kampanyası başlatıldı. Ne kadar sürer bilemem ama bir uyanışın ilk emareleri hissedilmeye başlandı.

Buraya kadar her şey normal. Normal derken doğru demek istemiyorum. Verdiğimiz tepkilerin çoğu yanlış ve eksik olmakla birlikte maalesef ki alışılagelmiş tepkilerimiz olduğu için normal diyorum. Şimdi olaya başka bir açıdan bakalım. Küçük kardeşimiz, bizim Kanada dediğimiz onların ise Umut diye adlandırdığı kara parçasına varamadı. Peki ya varanları hiç düşündünüz mü?



Mutlaka hepimizin etrafında henüz kıyıya vurmamış, bir kaç ''Aylan'' yok mu? Hani şu ''neden geldiniz'' bakışları attığımız Suriyeli arkadaşlarımızdan bahsediyorum. Bunlar yüzünden hastalıklar türedi dediğimiz insancıklar, Aylan'ın kıyıya vurmayan arkadaşları, ağabeyleri, akrabaları. Henüz bir kaç hafta önce ben dahi, artan sayılarından, ve sağlık açısından yarattıkları tehlikelerden dem vuruyordum arkadaşlarıma. Mültecilerin kabulü konusunda çekimser davranan, Avrupa ülkeleri için; sanki sana sığınanı kabul etmek ahmaklıkmış gibi''adamlar akıllı bizim gibi değiller'' diyenler çıkmadı mı aramızdan.

Bu kadar insanı neden devlet olarak kabul ediyoruz dediğimiz, hastalık yayıyorlar diye eziklediğimiz, yüzlerine bakmadığımız ve her defasında tüm vücudumuzla ''gelmesinler'' diye haykırdığımız insanların arasından, gerçekten de gelemeyen bir tanesinin fotoğrafını görünce neden bu kadar üzüldük ki?

Daha iyi şartlarda yaşamak sevdasıyla, Avrupa'ya ya da Amerika'ya göç etmek için canını dişine takarcasına didinirken, ülkelerindeki iç savaştan kaçıp gelen insanlara dirsek gösteren bizlerin kendimize sormamız gereken bir soru var. Kıyıya vuran sizce sadece minik Aylan mı? Fotoğrafı biraz dikkatli incelersek köşede bir yerde timsah gözyaşlarımızın sürükleyerek getirdiği, pişmanlıklar yığınını da görebiliriz.

Saygılarımla...